Kaplıca ve Sağlık Turizmi











SAĞLIĞIN GELENEKSEL VE ÇAĞDAŞ ADRESİ KAPLICALAR
Kaplıcalar ve Sağlık Turizmi

Herhangi bir hastalığa henüz yakalanmamışken, sağlığını koruma ve daha sağlıklı yaşama isteği ve bilinci günümüz insanının “yeni” bir karakteristiğini oluşturuyor. İşte tam bu noktada, sağlık turizmi devreye giriyor, bu bağlamda sık dile getirilen “sağlık tatili” yada “tatilde sağlık” kavramları da söz konusu. Giderek daha iyi anlaşılıyor ki, günlük yaşantının getirdiği stres, yorgunluk ve gerginliklerden uzak bir kaplıca ortamı günümüz insanının sadece fiziksel-bedensel değil, zihinsel-ruhsal sağlığı için de ideal bir atmosfer ve ortam oluşturuyor. Sıcak su banyoları, içmeler, inhalasyonlar ve buhar banyoları gibi kaplıcalara özgü uygulamalar ile, çoğu kaplıca merkezinde uygulanan egzersiz, masaj, diyet ve beslenme ve daha başka doğal ve geleneksel yöntemler kaplıcaları “sağlık tatili” için ideal ortamlar haline getiriyor. Bu arada, wellness, fitness, anti-stres, anti-yaşlanma gibi, yani stresi, yaşlanmayı önleyici, insanı daha güçlü yapıcı birtakım kür kavramları gelişiyor. Wellness denilen “sihirli” sözcük, İngilizce, wellbeing ile fitness sözcüklerinden türetilmiş yapay bir sözcük olarak, daha sağlıklı bir yaşam amaçlı bir tatil-dinlenme için kaplıcalarda kür almayı seçme ve daha sağlıklı olarak kaplıcadan dönme anlamında da kullanılıyor.

Kaplıcaya gitmek için hasta olmayı beklemeyelim!
Hastalanmayı beklemeden, 1 ila 2 hafta yada 10 ila 12 gün süreyle yada bir hafta sonu (artarda birkaç hafta sonu tekrarlanarak) yada haftanın bir-iki günü (yine her hafta tekrarlanarak) bir kaplıca yöresinde konaklayarak yada bir kaplıca yöresinde yaşıyorsak ayaktan “kaplıca kürü” almak için, aslında herkesin en az bir nedeni olabilir;
· Sağlığı koruma ve geliştirme
· Günlük streslerden uzaklaşma; “Stres atma”
· Kendinizle baş başa kalma
· Bedensel ve ruhsal zindelik kazanma
· Sağlıklı beslenme, diyet ve kilo verme
· Ağrısız fiziksel ve kaygısız ruhsal aktivite
· Sağlıklı yaşam tarzını yaşayarak öğrenme
· Sağlıklı bir tatil geçirme veya sağlık tatili yapma

Bilimsel Kaplıca Tedavisi (Kaplıca Kürü)
Ülkemizde daha çok halkın kendi kendine gerçekleştirdiği geleneksel kaplıca tedavisi uygulamalarının, bilimsel yöntemlerle yürütülmesi gerekir. Kaplıca tedavisinde kullanılması gereken şifalı sular, çamurlar ve iklimsel faktörlerin ve uygulanacak olan yöntemlerin neler olması gerektiği, hastaların yaşları, hastalıklar gibi özelliklerine göre değişiklik gösterir.

Uygun banyo suyu sıcaklığı genel olarak 36-38 santigrad derece düzeylerindedir. Bu sıcaklıktaki suda uygulanacak banyonun süresi günlük bir seferde 20 dakikadır. Banyolar 10-15-21 günlük sürelerde günde bir, bazen iki kez yapılır.

Hastaların banyo havuzu (termal havuz) içerisinde rahatça hareket edebilmesi gerekir. Ancak, unutulmamalıdır ki termal su banyolarında kalbe ek yük gelmesinden kaçınmak için hastanın banyo havuzunda aşırı hareketlerden kaçınması, suya dalmaması ve yüzmemesi gerekir. Özellikle yaşlıların ve hafif derece kalp yetmezliği olanların yarım banyo uygulamasını kullanmasında fayda vardır. İleri derece kalp yetmezliği olanların ise kaplıca sularıyla banyo uygulaması sakıncalıdır.

 Kaplıca Tedavisi

Kaplıcalar; Tarihsel ve Doğal Zenginlik
Termal ve mineralli suların dinlenme ve sağlık amaçlı kullanımı insanlık tarihi ile yaşıttır. Türkiye toprakları bu kullanıma şahitlik eden sayısız tarihsel kalıta sahiptir. Türkçe’de sıcak sular ve çıktıkları yerlere “ılıca” denir. Buralar, amaca uygun tesisler ve hamamlar yapılması ile “kapalı ılıca” diye anılır olmuş, sonradan da “kaplıca” sözcüğü gelişmiştir. Türkler Anadolu’ya getirdiklerinde “Çerge” (buhar banyosu) geleneğini burada karşılaştıkları Roma banyosu ile uyumlaştırarak “Türk Hamamı” kullanımını geliştirdiler. Termal su bulunan yörelerde ise, suyu havuzlarda da kullanarak “Türk Kaplıca Hamamı” tarzını yarattılar. Böylece, hem sağlık, hem de temizlik amacıyla kaplıcaları kullandılar. Kaplıca geleneği, ülkemizin zengin mineralli sıcak su kaynakları sayesinde güçlü bir sosyokültürel bir olgu olarak varlığını günümüzde de sürdürüyor. Kaplıcaların sağlığı koruma-geliştirme, tedavi ve rehabilitasyon amaçlı modern kullanımı ise ülkemiz de dahil olmak üzere, başta Avrupa, Asya, Afrika ve Güney Amerika’da son on yılda bilimsel bilgi birikimiyle giderek güçlenen ve yaygınlaşan bir yaklaşım.

Günümüzde Kaplıcalar ve Sağlık

Herhangi bir hastalığa henüz yakalanmamışken, sağlığını koruma ve daha sağlıklı yaşama isteği ve bilinci günümüz insanının “yeni” bir karakteristiğini oluşturuyor. İşte tam bu noktada, sağlık turizmi devreye giriyor, bu bağlamda sık dile getirilen “sağlık tatili” yada “tatilde sağlık” kavramları da söz konusu. Giderek daha iyi anlaşılıyor ki, günlük yaşantının getirdiği stres, yorgunluk ve gerginliklerden uzak bir kaplıca ortamı günümüz insanının sadece fiziksel-bedensel değil, zihinsel-ruhsal sağlığı için de ideal bir atmosfer ve ortam oluşturuyor. Sıcak su banyoları, içmeler, inhalasyonlar ve buhar banyoları gibi kaplıcalara özgü uygulamalar ile, çoğu kaplıca merkezinde uygulanan egzersiz, masaj, diyet ve beslenme ve daha başka doğal ve geleneksel yöntemler kaplıcaları “sağlık tatili” için ideal ortamlar haline getiriyor. Bu arada, wellness, fitness, anti-stres, anti-yaşlanma gibi, yani stresi, yaşlanmayı önleyici, insanı daha güçlü yapıcı birtakım kür kavramları gelişiyor. Wellness denilen “sihirli” sözcük, İngilizce, wellbeing ile fitness sözcüklerinden türetilmiş yapay bir sözcük olarak, daha sağlıklı bir yaşam amaçlı bir tatil-dinlenme için kaplıcalarda kür almayı seçme ve daha sağlıklı olarak kaplıcadan dönme anlamında da kullanılıyor.

Kaplıcaya gitmek için hasta olmayı beklemeyelim!

Hastalanmayı beklemeden, 1 ila 2 hafta yada 10 ila 12 gün süreyle yada bir hafta sonu (artarda birkaç hafta sonu tekrarlanarak) yada haftanın bir-iki günü (yine her hafta tekrarlanarak) bir kaplıca yöresinde konaklayarak yada bir kaplıca yöresinde yaşıyorsak ayaktan “kaplıca kürü” almak için, aslında herkesin en az bir nedeni olabilir;
· Sağlığı koruma ve geliştirme
· Günlük streslerden uzaklaşma; “Stres atma”
· Kendinizle baş başa kalma
· Bedensel ve ruhsal zindelik kazanma
· Sağlıklı beslenme, diyet ve kilo verme
· Ağrısız fiziksel ve kaygısız ruhsal aktivite
· Sağlıklı yaşam tarzını yaşayarak öğrenme
· Sağlıklı bir tatil geçirme veya sağlık tatili yapma

Kaplıca, Termal Kür ve Yaş Sınırı

Kaplıca kürü almak için belirli bir yaş sınırı yoktur. İleri yaşlılar ve çocuklar da kaplıcalarda rahatlıkla kür uygulamasına gelebilirler. Fransa'da örneğin yılda 40 bin çocuğun kaplıca tedavisine gittiğini biliyoruz. Özellikle de çocuklarda alerjik solunum sistemindeki sorunlarında, örneğin saman nezlesi ve astım bronşiyal gibi hadiselerde veya egzama, akne gibi cilt rahatsızlıklarında kaplıca kürleri ile olumlu sonuçlar alınıyor. Ama ülkemizde ne yazık ki çocukların kaplıca kürü almaları henüz yaygın bir uygulama değil.

İleri yaştaki kişilerde de kaplıca termal kürlerinin sağlığı güçlendirici etkileri söz konusu. Bu durumda bazı faktörlerin göz önünde tutulması, özellikle bazı konulara dikkat edilmesi gerekiyor. Örneğin yaşlılarda vücudun yanıt verebilme yeteneği, özellikle kalp damar ve solunum fonksiyonlarının yeterliliği ön koşulları geçerli. Henüz genç nüfusun ağır bastığı ülkemizde geleceğin ileri yaşlılarının sağlıklarını korumada kaplıca olanaklarımızı daha iyi değerlendirmemizin önemi ve yararı açıkça ortada.

Kaplıca Kürünün Süresi

Kaplıca kür uygulaması bir anlamda bir uyarı ve uyum tedavisidir. Bu yüzden belirli bir zaman aralığında gerçekleştirilmelidir. Yapılan çalışmalarda bu sürenin en az 10 gün optimum 15 gün olduğu gösterilmiştir,.ama durumlarda üç hafta bazen de dört hafta gerekli olabilir. Son, yapılan bir çalışma 6 hafta süreyle haftada bir gün iki banyo uygulaması ile de olumlu sonuç alındığı bildirilmiştir. Dolayısıyla, değişik süre ve formlarda kaplıca kürleri ile daha geniş ve yaygın kullanım seçenekleri devreye girebilir.

Kaplıca Kürünün Kanıtlanmış Etkileri

Kaplıca kürürün en iyi kanıtlanmış etkisi ağrı giderici etki, ülkemizde ve dünyada yapılmış bir çok çalışma ile çok net saptanmış bir etki bu. Özellikle , bu ağrı giderici etkinin kaplıca tedavisi sonrasında bir yıla kadar devam ediyor olması dikkat çekici ve bu sayede hasta kullandığı ağrı kesici ilaçlarda azaltmaya gidebiliyor. Bu etki tabi ki öncelikle romatizma hastaları için çok önemli, ama, bu etki genel kas ve yorgunluk ağrıları olan sağlıklı kişiler için de geçerli.

Kaplıca kürünün bir diğer önemli etkisi hastanın yaşam kalitesini yükseltmesi, yani kaplıca kürü sonrası kişinin daha kaliteli yaşaması, işinde, sosyal ve ev yaşantısında daha etkin yaşaması olanaklı oluyor. Çok iyi kanıtlanmış olan bu kür etkisi uzun süreli (6aydan 9 aya kadar) etkileri arasında kaplıca tedavisinin.

Kaplıca kürünün yarattığı toplam etkinin kişideki yansıması ise genel bir iyilik hali, başka bir deyişle fiziksel olarak daha sağlıklı bir vücut ve daha sağlıklı fizyolojik fonksiyonlar, sonuçta da daha etkin ve sağlıklı bir yaşam tarzı elde etmek olanaklı iki haftalık bir kaplıca ziyareti sonunda.
Çağdaş iş ortam ve tarzlarının getirdiği stres yoğun ama fiziksel aktivite zayıf yaşam biçiminin, günümüzün bir çok müzmin hastalığına zemin yarattığı ortada. Sağlıklı bir yaşam sürdürmede kaplıca kürlerinin sıraladığımız bu sağlık etkileri giderek daha iyi anlaşıldıkça, çağdaş insan bu doğal sağlık seçeneğini daha fazla kullanmaya yönelmekte.

Farklı Suların Özel Etkileri

Kaplıca kürlerinde kullanılan termal ve mineralli suları tek tek karbondioksitli sular, kükürtlü sular, tuzlu sular ve radonlu sular gibi alt başlıklar altında incelediğimizde, aslında her suyun kendine özgü belirli spesifik etkileri olduğunu görüyoruz. Bu konuda giderek artan bir bilgi birikimi var. Örneğin kükürtlü suların vücuttaki iltihabı süreçleri baskıladığını biliyoruz. Gene son bizim Almanya'da yürüttüğümüz bir çalışmada tuzlu suların kas gerginliklerini ve ağrılarını azalttığını genel bir rahatlama sağladığını gösterdik. Yine özellikle tuzlu ve kükürtlü suların genel olarak eklem şişliğiyle belli eden iltihaplı süreçleri baskıladığını biliyoruz. Karbondioksitli sular ise daha çok kalp dolaşım sistemi üzerinde çok olumlu etkilere sahipler; kalp üzerinde bir yüklenme yaratmadan dolaşımı teşvik ediyorlar, vücut uç kısımlarının kanlanmasını arttırıyorlar ve hipertansiyonlu olgularda tansiyonu düşürüyorlar.

Bu sıraladıklarımız banyo tarzında uygulamalarla elde edilen etkilerdi. İçme tarzında düşündüğümüzde, karbondioksit ile devam edersek, karbondioksit örneğin minerallerin ve bazı maddelerinin mideden emilimini kolaylaştırıyor, çünkü midenin kanlanmasını arttırıyor, ayrıca içilme sırasında dilimizdeki tat reseptörlerini baskılayıp, sonuçta mineralli suyun içimini kolaylaştırıcı bir etkisi var. Sülfatlı suların safra kesesi üzerine ve bağırsak tembelliği üzerine olumlu etkileri, kalsiyumlu ve magnezyumlu suların ise kemik yapısı, kas ve sinir işlevleri, kalp çalışması üzerine bir dizi yaralı etkileri söz konusudur.

Kimler için Kaplıca Uygun Değildir?

Belki sağlıklı bir insan kaplıca kürü aldığında çok az sorun çıkabilir, ama uzman bir doktorun yönlendirmesi söz konusu değilse, aşağıdaki durumlarda kaplıca tedavisi ve kürünün uygulanması sakıncalıdır,

• Ateşle seyreden hastalıklarda, ve herhangi bir organının enfeksiyon hastalıklarında (örneğin sarılık, plörezi, nefrit vb.); çünkü enfeksiyon daha ağırlaşabilir, vücut sıcaklığı çok yükselebilir
• Hastalıkların akut (alevlenme) dönemleri; çünkü bu durumda altta yatan hastalık süreçlerini kaplıca tedavisi daha da fazla şiddetlendirebilir
• Organ yetersizlikleri (örneğin kalp, böbrek, karaciğer gibi organların yetersizliklerinde); sonuçta kaplıca tedavisi vücuttaki organlarda yanıt oluşturan bir yani, onlar üzerinde bir uyarı sevk eden bir yöntem olduğu için
• Aktif tümör ve kanser,
• Aktif ülser olguları,
• Kanama ile seyreden durumlar
Kaplıca Kürünün Avantajları
Diğer yandan, kaplıca kürü daha uygulanması sırasında bir dizi avantajlar sağlar. Şöyle
ki;
• Kişi günlük iş ve aile yaşantısının yarattığı fiziksel ve ruhsal streslerden uzaklaşır.
• Kişi yaşadığı ortamda varolan ve hastalığını kötüleştirici etki gösteren bir çok faktörün etkisinden uzaklaşır.
• Kaplıca yöresinin ve ikliminin olumlu ve yararlı faktörleri devreye girer.
• Kişinin günlük yaşantısı (diyet, egzersiz, uyku, dinlenme) düzene sokulabilir.
•Kişinin hastalığı ile günlük iş ve aile yaşantısını aktif sürdürülebilmesi için rehabilitasyon çalışması yapılabilir.
• Kişi hastalığı konusunda etkin bir sağlık eğitiminden geçirilebilir.
Ülkemizde daha çok halkın kendi kendine gerçekleştirdiği kaplıca tedavisi uygulamalarının, bilimsel yöntemlerle yürütülmesi gerekir;
Kaplıca tedavisinde kullanılması gereken olan sular ve uygulanacak olan yöntemlerin neler olduğu; hastaların yaşları, sahip oldukları hastalıklar gibi özelliklerine göre değişiklik gösterir.
Uygun banyo suyu sıcaklığı genelde 34-36 santigrad derece olarak kabul edlir. Bu sıcaklıktaki suda uygulanacak banyonun süresi günlük bir seferde 20 dk'dır. Banyolar 2-4 hafta süreyle günde bir ya da gün aşırı bir banyo şeklinde yapılır. Karbondioksitli sularla yapılan banyolarda önerilen yöntem ise 2 gün üst üste banyo yapıp üçüncü gün ara verilmesidir.

Karbondioksitli su banyoları dışında hastaların banyo havuzu içerisinde rahatça hareket edebilmesi gerekir. Karbondioksitli su banyolarında ise, kalbe ek yük gelmesinden kaçınmak için hastanın banyo havuzunda hareketsiz kalması gerekir. Özellikle yaşlıların ve hafif derece kalp yetmezliği olanların yarım banyo uygulamasını kullanmasında fayda vardır. İleri derece kalp yetmezliği olanların ise kaplıca sularıyla banyo uygulaması sakıncalıdır.

Çeşitli sularla banyo yöntemleri:

*Tuzla niteliğindeki sular (%1,5 - 5 NaCl içerenler):
Bu suların kullanıldığı durumlar romatizmal hastalıklar, ortopedik hastalıklar, kaza sonrası rehabilitasyon tedavileri ve bazı kadın hastalıklarıdır.Kür süresi 3-5 haftadır ve toplam 15-20 kür uygulanır. Banyo süresi günlük 20-30 dk'dır. Uygun banyo sıcaklığı ise 36-42 santigrad derecedir.

*Kükürtlü sular: (1-50 mg / L -2 değerlikli Kükürt içerenler):
Bu suların kullanıldığı durumlar romatizmal hastalıklar, ortopedik hastalıklar, kaza sonrası rehabilitasyon tedavileri, bazı kadın hastalıkları ve dermatolojik hastalıklardır. Kür süresi 3-5 haftadır ve toplam 15-20 banyo kürü uygulanır. Banyo süresi günlük 15-20 dk'dır. Uygun banyo sıcaklığı 33-38 santigrad derecedir.

*Karbondioksitli sular: (0,5 - 1 g / L Karbondioksit içeren sular);
Bu suların kullanıldığı durumlar romatizmal hastalıklar, ortopedik hastalıklar, kaza sonrası rehabilitasyon tedavileri, bazı kadın hastalıkları, dermatolojik hastalıklar ve sağlık kontrolü altında olmak üzere kardiyovasküler sistem hastalıklarıdır. Kür süresi 3-5 haftadır ve toplam 10-15 banyo kürü uygulanır. Banyo süresi günlük 15-20 dk'dır. Uygun banyo sıcaklığı 33-35 santigrad derecedir.
Bütün tedavi yöntemlerinde olduğu gibi kaplıca banyo tedavisinin de uzman doktor kontrolü altında uygulanması gerekir.

Kaplıcalara giden insanlar nelere dikkat etmeliler?

Mutlaka doktorların yönlendiriciliğinde gitmeleri gerekiyor. Ama günümüzde bazı hekimlerin eğitiminden kaynaklanan eksiklik nedeniyle kaplıca tedavisine karşı bir olumsuz tavırları olabilir. Bu durumda da kaplıca tedavisi konusunda bilimsel faaliyet gösteren üniversite birimlerine yada hekimlere başvurmalarını öneriyoruz. Ve sonuçta hiçbir şekilde geleneksel gidişin sağlıklı olmayı garanti etmediğini, günümüzde bu geleneksel uygulamanın bilimsel uygulamalarla desteklenmesi gerektiği bilincinde olmalarını istiyoruz. Belki gelenek olarak sağlıklı bir insan gittiğinde çok az sorun çıkabilir ama sağlıklı değilse, belli bir tedavi amacıyla gidiyorsa, mutlaka doktor kontrolüyle ve mutlaka organ ve sistem yetersizliği olmayan, ateşli rahatsızlığı olmayan, vücudunda enfeksiyonu olmayan, tümör hadiseleri olmayan kişilerin gitmesini söylüyoruz. Ve gittikleri kaplıcada mutlaka hekim talep etmelerini öneriyoruz.

Maden Suları ve Sağlık










Doğal kaynaklar şeklinde yeryüzüne çıkan ve şişelenerek tüketime sunulan mineralli sular, insan sağlığı üzerindeki faydalı etkilerine olan inanç ve gözlemler nedeniyle yüzyıllardır tüm toplumlarda yaygın olarak tüketilmektedir. Son on yılda yapılmış bir dizi çalışmada şişelenmiş doğal mineralli suların sağlık etkileri daha iyi anlaşılır oldu. Bu yazıda mineralli suların doğal su desteği olarak insan sağlığında oynadığı önemli rollere kısaca değineceğim.




Mineralli su gelişmiş toplumlarda sağlıklı bireylerin doğal su desteğidir;

Günümüz gelişmiş toplumlarının önemli özelliklerinden biri kişi başına tüketilen mineralli su miktarının yüksek, diğeri de beklenen yaşam süresinin uzun olmasıdır. Bu toplumların sağlıklı bireyleri kişi başına günde 1 litreye yakın su tüketirler, daha uzun süre daha sağlıklı ve kaliteli yaşarlar. Yapılan araştırmalar minerallerden zengin su tüketen toplum bireylerinde kalp ve damar hastalıklarının daha az görüldüğü, böbrek ve idrar yolu taşlarının daha az geliştiği ve kemik ve diş sağlığının üst düzeyde olduğunu gösterdi. Bu kişilerin solunum ve sindirim sistemleri sorunlarıyla daha kolay baş edebildikleri ve sağlıklı cilt yapısını uzun yıllar korudukları görüldü. Üç ana öğünde ve öğünler arası birer şişe içildiğinde günde bir litre mineralli su alınmış olur. Böylesi bir alışkanlığı kazanmak sağlıklı, kaliteli ve uzun bir yaşam için yararlıdır.

Mineralli su sağlıklı ve aktif bir “yaşlılık” için doğal su desteğidir;

Yetersiz su içme ve minerallerden fakir beslenme kalp-dolaşım, sindirim ve boşaltım sistemlerinde rahatsızlıklara ve metabolizma ve hormonsal işlevlerde sorunlara zemin hazırlar. Bu durum, daha çok orta ve ileri yaşlı bireylerde tespit edilmiştir, o nedenle de yeterli miktarda su içilmesi ve gerekli düzeylerde mineral alınması özellikle bu kişilerde desteklenmelidir. Mineralli sular, içildiklerinde hem günlük su gereksinimini karşılarlar hem de doğal olarak içerdikleri minerallerin bağırsaklardan kolaylıkla emilmesi ile de günlük mineral desteğinin karşılanmasında katkıda bulunurlar. Orta ve ileri yaşlılar, dinç ve enerjik bir “sağlıklı yaşlanma” için günde 3x1 şişe mineralli su içmeyi unutmamalıdır. Sağlıklı bir kalp-dolaşım, sindirim ve boşaltım sistemleri, sağlıklı bir metabolizma ve sağlıklı bir hormon ve enzim aktiviteleri için mineralli su yararlıdır.

Mineralli su sağlıklı beslenme ve gerekli minerallerin alınmasında doğal su desteğidir;
Tüm mineralli sular doğal olarak minerallerden zengindir. Yeraltında oluşma süreçlerinde hemen hepsi değişik düzeylerde kalsiyum, magnezyum ve sodyum, bazıları da flüorür içerir. Bu mineraller insan sağlığı için yaşamsal önem taşırlar. Kalsiyum; kemik ve kalp-damar sağlığı ve sinir uyarı iletimi, magnezyum; kalp, kas ve sinir sağlığı ve enerji üretimi, sodyum; su-elektrolit ve asit-baz dengesi, sindirim desteği ve uyarı iletimi ve flüorür de; diş ve kemik sağlığında yaşamsal işlevler görür. Bu minerallerin mineralli sulardan emilerek vücuda alınmaları ve söz konusu işlevlerde kullanılmaları (biyo-yararlanımları) diğer doğal besin kaynakları ve yapay destek ilaçlarından daha yüksek olduğu anlaşıldı. Günde bir litre mineralli su içilmesi günlük mineral gereksiniminin yeterli karşılanmasına destek olur. Bu desteğin özellikle çocukluk, ergenlik ve gençlikte sağlanması önemlidir.

Mineralli su aktif yaşam, spor ve egzersizde doğal su desteğidir;

Sağlığın korunması ve geliştirilmesinde dengeli ve yeterli beslenmenin yanında günlük fiziksel aktivitelerin artırılması ve çeşitlendirilmesinin yararları günümüzde giderek daha iyi anlaşılıyor. Sportif faaliyetlere katılma, egzersiz yapma, yürüme ve koşu gibi aktivitelere katılma günümüz insanının sağlıklı alışkanlıkları arasında daha çok yer alıyor. Bu arada, tüm bu aktiviteler sırasında ve sonrasında görülen kilo kaybının, asılında tamamen terleme ile oluşan su ve mineral kaybına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Bu su ve mineral kaybının karşılanması yaşamsal önemdedir. Bunu sağlamanın en iyi yollarından biri güne başlarken, gün boyu, özellikle de aktiviteler sırası ve sonrasında mineralli su içilmesidir. Böylece, kaybedilen vücut suyu yerine konulduğu gibi, artan kas ve hücre metabolizması yeterli miktarlarda minerallerle desteklenir ve yaşamsal önemdeki su-elektrolit dengesi korunmuş olur. Günlük fiziksel aktivitelerde mineralli su yaşamsal destek sağlar.

SAĞLIK TURİZMİNDE GÜNCEL GELİŞMELER VE GELECEK PERSPEKTİFLERİ

Niçin Sağlık Turizmi?

Sağlıklı olma ve yaşama bilinci sürekli gelişen modern insan hem sağlığını koruyup geliştirmek için hem de en yeni ve etkin tedavilere ulaşmak için globalleşen dünyada globalleşen sağlık hizmetlerine ulaşmak istiyor. Giderek “çok” yaşlanan dünya nüfusu sağlıklı bir ileri yaşlılık yaşamak istiyor, hatta yaşlanmamak istiyor. Sağlıklı olmak yalnızca fiziksel olarak değil aynı zamanda ruhsal olarak, sosyokültürel olarak ta “fit olmak” olarak algılanıyor. Bu değişen sağlık paradigması wellness kavramını yaratıyor. Deniz, kum ve güneş üçlemesi ile bağlantılı klasik ve “sağlıksız” yaz tatili anlayışı, SPA ve wellness ile karakterize çağdaş ve sağlıklı bir yaz yada kış tatili kavramı ile yer değiştiriyor. Sonuçta artık günümüz insanı tatil ile sağlığı, turizm ile sağlığı bağdaştırıyor ve bütünsel sağlık yaklaşımını benimsiyor. Sadece sağlık ve tedavi amaçlı değil, modern bilimsel tıptaki tüm yeni bilimsel ve teknolojik gelişmelere ulaşmak istiyor. Bilgiye ulaşmanın kolaylaşmasının da desteğiyle, güzellik ve “genç yaşlılık” (anti-aging) için “turistik” alternatifler arıyor. İşte kısaca özetlemeye çalıştığımız bu gelişmeler sağlık turizmi kavramını bizlere tanıtıyor. Sağlık turizmi dünyada ve ülkemizde hızla gündeme oturan bir “yeni” turizm çeşidi olmakla kalmıyor, hızla büyüyüp gelişen bir sağlık turizmi sektörü de yaratıyor.

Medikal Turizm

Sağlık turizminin önemli bir halkasını medikal turizm oluşturuyor. Burada diş, göz, estetik, kalp-damar ve eklem protezleri gibi cerrahi girişimler devreye giriyor ve bu girişimlerde hem başarı hem de fiyat avantajları ile ön plana çıkan ülke ve merkezlere insanlar yöneliyor. Bu ülke ve merkezler Güney Avrupa, Güney Asya ve Güney Amerika’da sivriliyorlar. Çünkü bu ülkelerde yapılan tedavi ve cerrahi girişimlerin fiyatları kuzeydeki ülkelerden çok daha düşük düzeylerde seyrediyor. Bu yüzden de, bu girişimlerin giderleri bazı kuzey ülkelerinde resmi veya özel sağlık sigorta kurumları tarafından karşılanıyor. Diğer yandan, bu ülkeler hem kolay ulaşılabilir coğrafik konumlarda bulunuyorlar hem de modern tıbbı hizmetleri etkin, yararlı ve başarılı bir şekilde sunabilecek alt yapı, donanım, teknoloji ve eğitimli insan kaynağına sahipler. Yine, bu güney ülkelerinde benzeri hizmetleri üretme maliyetleri gelişmiş kuzey ülkelerinden daha düşük kaldığından bu tıbbi hizmetler maliyet etkin hale dönüşüyor. Bu nedenlerle kuzey ülke vatandaşları kendi ceplerinden de harcama yaparak bu tedavileri ve cerrahi girişimleri güney ülkelerinde yaptırmayı tercih ediyorlar. Ancak, tercihlerine o ülkenin turistik olarak çekiciliği değil hizmetlerin kalitesi ve maliyet etkin olma karakteristiği yön veriyor. İşte bu noktada medikal turizm değil “medikal seyahat” devreye giriyor. Artık gidilen ülkede ki turistik atraksiyon ve çeşitlilik önemini yitiriyor. Bu olgu gelecekte daha baskın olma potansiyeli taşıyor. Türkiye, bir güney Avrupa ülkesi olarak medikal seyehatler için cazip bir ülke olmanın tüm özelliklerini taşıyor. Yakın gelecekte, ülkemizin başarıları ile ünlü hastane ve sağlık kuruluşları veya beceri, deneyim ve ustalıkları ile ünlü doktor ve cerrahları medikal turizmde seçilen ve arananlar arasında olacaklar.

Termal Turizm

Sağlık turizminin akla ilk gelen unsuru olan termal/kaplıca turizmi ve geleneksel ama vazgeçilmez bir öğe olarak halen önemini koruyor. Aslında geçmişi turizmle her zaman bağlantılı olan termal tedaviler ve kaplıca ziyaretleri son yıllarda bir iç turizm olgusu olmaktan çok bir dış turizm olgusu olarak gündeme geliyor. Bu şekliyle de termal turizm sağlık turizminin yeni ve cazip bir seçeneğini oluşturuyor. Özellikle orta ve kuzey Avrupa ülkelerinde yaşayan potansiyel termal turizm “müşterileri” daha doğru bir tanımla “termal küristler” Türkiye termallerini tercih edebilirler. Çünkü, Türkiye’nin yaygın bilinen klimatik ve ekonomik avantajları burada da devreye girebilir. Yeter ki, kaplıca tesislerimiz özgün Türk kaplıcası niteliğinden ödün vermeden Avrupa kalite standartlarını taşısın. Ayrıca, eğitimli deneyimli ve dil bilen personel istihdamı ile kaliteli ve etkin hizmet üretebilsinler. Evet, Türkiye toprakları termal ve mineral su kaynakları bakımından çok zengin, bu zenginlik yaşadığımız topraklarda 5 bin yıllık bir kaplıca geleneği de geliştirmiş durumda, ama bunları çağdaş tesislerde bilimsel temelde kullanabilme becerisinin de gösterilmesi gerekiyor. İşte o
zaman Türkiye kaplıcaları sağlık turizminin lokomotifi işlevini görecek ve hak ettiği uluslararası saygınlığı kazanabilecektir.

SPA ve Wellness Turizmi

Ülkemiz ve dünyada kaplıca ve termaller yanında diğer doğal ve geleneksel tedavi ve uygulamalarının ağırlıkta olduğu wellness turizmi sağlık turizminin en yeni yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Wellness denen bu “sihirli” sözcük altında toplanan sağlık turizmi aktiviteleri ya klasik bir tatili renklendiriyor ya da amaçlı bir sağlık tatilinin paketleri olarak seçiliyor. Wellness turizminin sağlık turizmine hediye ettiği tesis tipi SPA’lar muazzam bir büyüme-gelişme göstererek sağlık turizminin merkezine oturuyor. Bu gelişme ülkemizde de canlı bir şekilde yaşanıyor. Artık, SPA’lar sadece resort otellerimizin değil, şehir otellerinin de “olmazsa olmaz” birimleri arasında yer alıyor. Türkiye SPA’larında ilginçtir özellikle Güney Asya kaynaklı bir dizi çok değişik geleneksel uygulamalar en başta da masaj uygulamaları revaçta. Sahil şeritlerinde bazen talassoterapi uygulamaları, şehirlerde hamam ve sauna ile kombine uygulama ve bakımlar SPA’larda yaygın uygulanıyor. Buralarda da termallerde olduğu gibi tesis tiplemesi ve standartlarında belirsizlik sürüyor. Türkiye’ye özgü otantik tip ve konseptlerde kurulacak SPA’lar ülkemizde wellness turizminin de giderek tanınması ve güçlenmesine yol açacaktır. Bunun için, ThaiSPA yerine bizler HamamSPA, ThermalSPA ve ThalassoSPA gibi TürkSPA örneklerini koyabilmeliyiz.

Son olarak, hazırlıklı olmamız gereken bir gelecek perspektifinden söz edecek olursak, o da SPA’ların sadece wellness alanında değil, giderek sağlık turizminin tüm alanlarında ideal tesis tipi olarak belirginleşecek olmalarıdır. Yakın gelecekte medikal turizm alanında “medikal SPA”lar ve hastanelerle bağlantılı “SPAspital”ler , termal turizm alanında “termal SPA”lar ve wellness turizmi alanında “gemi SPA’lar ve “günübirlik SPA’lar gibi alternatif SPA tipleri sağlık turizminin parlayan tesis tipleri olacaklar. Bir de wellness, termal ve medikal karakteristikleri ayrı ayrı yada integratif bir biçimde taşıyacak olan anti-agingSPA’lar ayrımlı bir SPA çeşidi olarak yeşerecekler ve hem yatırımcılar hem de sağlık turistlerince çoğunlukla seçilecekler.